Bak bir orada yanıldık işte, güvenmeyecektik. Ama ne yaptık, akıllandık mı? Yoo…
Sadece uzaklaştık, kaçabildiğimiz kadar uzağa kaçtık bu kuru kalabalığın içinde. Belki onların hayatının tam merkezindeyiz yada elinin altında hazır kıta bekliyoruz onlara göre ama benliğimiz, avuçlarının içinde sımsıkı kavradığı ruhumuzu çıkarıp içimizden uzaklara çok uzaklara götürdü çoktan.
Aslında buralar gerçekten keyifliymiş. Uzaktan bakınca yıkık harabe bir evi andırsa da içi bir dünya, sizden uzakta olsun. Çokça eskiye götürüyor insanı. Kitapların sayfaları arasında kurulmuş kulübe de diyebilirsiniz buna. Önce tozlu rafları kurcalarsın bir müddet, sonra var gücünle toparlarsın ortalığı. Burası artık senin, senin mekanın.
Bir gramofon ilişir gözüne pencereyle duvarın köşesi arasında. Altında içi eski 45’liklerle dolu hazine sandığı, hepsi de aklının bir köşesinde unutmadığın şarkılar. Her dokunduğunun bir anısı canlanır gözünün önünde. Daha gramofona koymadan başlarsın ıslıkla melodisine ve o hafif cızırtılı müzik başlar,

Boş ver Arkadaş…

Bil bakalım karşı köşede ne var? Elbette kenarlarından sarkan püskülleri eskimiş, vernikleri yer yer dökülmüş sofa. Senin dünyan burası, ne bekliyorsun ki? Elini attığın ilk kitabı alıp sofaya yöneliyorsun pofuduk terliklerle. Düşün! Ne eksik? Elbette buram buram kokusuyla kahve tatbikîde. Nasıl içtiğin sana kalmış ama kulağına fısıldıyor bu garip oda. Sade, sade, sade…
Göz ucuyla kitaba bakıyorsun elinde kahvenle, o da ne! Halid Ziya Uşaklıgil, hem de Aşk-ı Memnu. Yüzünde bir tebessüm, gözünün önüne gelen lise yılları Yeşilçam film şeridi eşliğinde. Doksanların yılbaşı çekilişinde hediye edilen roman değil mi o? Ta kendisi. Koca bir zaman makinesiymiş aslında benliğinin seni o kalabalığın içinden çekip çıkardığı yer. Birileri yalnızlık desin, birileri bilmem ne.

Hani insanların bir retro merakı vardır ya, eski radyolar, eski kitaplar, takılar, aynalar, cansız ne varsa eskimiş eşyaları alıp bir köşeye tıkıştırma derdindeler. Siz deyin merak ben diyeyim günümüz sosyalojisinin dayattığı özenti, ne derseniz işte. İşte bizim içinde bulunduğumuz o sizin basit anlamda dediğiniz “yalnızlık”, bizim için tüm sahteliklerden uzak bir diyar.

Retro Hayaller Kumpanyası bu Dünya. Maskeli yüzlerin olmadığı, sahte gülüşlerin yankılanmadığı ama en içten tebessümlerin ışıttığı bir dünya. Nereden çıktı bu dünya demeyin boşuna, bu bir dem…

0 0 votes
Article Rating